Masculin Feminin
110” Drama, Romantizm
110” Drama, Romantizm
Uzun süredir sektör içi çalışmalara devam etmeme
rağmen film maalesef Godard ‘ın izlediğim ilk filmi oldu. Akabinde üç önemli
karar aldım; bu makalenin yazım dili türkçe olmalıydı, Godard ‘ın diğer
filmlerine göz atmalıydım. Film ile ilgili röpörtajlara ve teknik ayrıntılara
(dönemin teknik donanımı dahil) ulaşmalıydım. Sonrasında ulaştığım bilgiler ile
alıntılar yapmak zorunda kalacağımı farkettim. Daha çok teknik (kurgu dahil),
yönetim, sanat ve oyunculuk olarak incelediğim filmler gibi bir film değildi
“masculine feminine”. Sanki bir sosyoloji çalışmasının örneklendirilmiş
haliydi. Fakat bana göre Godard’ın takıntılı bakış açısı ile…
* "Sinema mitolojiktir veya mit
üretmeden, star üretmeden yapamaz... işte godard'ın o tuhaf hatırlatması:
"... birisi beethoven'den hoşlanıp sting'den nefret eden, öteki ise
tersini hisseden bir karıkoca için hiçbir mesele yoktur; ama eşlerden biri
spielberg'den hoşlanıyor, öteki nefret ediyorsa ayrılık ergeç mukadderdir...
çünkü sinema hala dünyanın bir temsilidir..." bu sözleri bir espri diye
geçmeyip --ya da esprinin üzerinde sıkıca durup-- ciddiye alıyoruz: sinema
gerçekten herhangi bir sanata ya da meseleye göre (bunlara eşler arasındaki
politik görüş farklılıkları da dahildir) çok daha radikal bir şekilde hayatı ve
hayata bakış açılarını temsil ediyor... bu basit bir keyif veya zevk
meselesinin ötesinde... işte bu yüzden "kötü film" denebilecek
ürünlerin sayısı müzik ya da edebiyat alanında olanlardan zorunlu olarak çok daha
fazla.."
"Alt yazılar
zavallılar içindir" diyerek ne kadar zavallı olduğumuzu da bize
hissettirmiştir.
Film incelememize başlarken
Godard üzerine yoğunlaşırsak bu film "made in u.s.a." ve "2 ou 3 choses que je sais d'elle" ile birlikte filmler kronolojik sıra
itibariyle godard'ın sinema sanatını, politik propaganda aracı olarak
kullanmaya başlamasından hemen öncesine denk gelir. Bu filmlerden itibaren
kurduğu dziga vertov grubu'yla birlikte, izleyiciyi imgeler ile boğan,
belgeselimsi, yarı imajen formatlı filmler çekmeye başlamış ve bir anlamda
kültürel emperyalizme savaş açmıştır.
"kill
a man and you're a murderer (tek bir adam öldür, katil ol)
kill thousands and you're a conqueror (binlercesini öldür fatih ol)
kill them all and you're a god" (hepsini öldür,tanrı ol)
kill thousands and you're a conqueror (binlercesini öldür fatih ol)
kill them all and you're a god" (hepsini öldür,tanrı ol)
Bu film Godard ‘ın da
dediği gibi gençlik hakkında bir film değil. Gençliğin düşündükleri hakkında
hatta gençliğin birebir yansıması olan bir filmdir.
Hatta bana kalırsa "Godard'ın kadın erkek ilişkilerini sorguladığı bir
film" şeklinde tanımlayabilrim.Ve Godard soruyor; Kadın erkek beraber
oluyoruz, ama bu doğru mu acaba? Bir kez daha düşünsek fena olmaz mı?
Sorgulamaksızın kabullenmeli miyiz bu ilişkiyi?
-
"masculin" kelimesinin içinde "mask" var farkettin mi? ve
bir de "ass"*.
- peki "feminin"de ne var?
- hiçbirşey!
- peki "feminin"de ne var?
- hiçbirşey!
Diğer filmleri
de incelediğimizde sıkça rastlayacağımız bir durum bu filmde de karşımıza
çıkıyor. Bir kadın direk kameranın önünde sorulara maruz kalıyor. Feminizm
hakkında ne düşünüyorsun? Doğum kontrol hakkında ne düşünüyorsun? Kadın
ağzındaki sakızı sesli bir şekilde çiğnerken biz de nedir bu cehalet diye
hayıflanıyoruz godarda göre? Yada belki belgesel değeri taşıyacak kanıtlar
bırakıyor Godard bize… Vivre sa Vie ‘nin finalinde Anna Karina yine Feylesofun
karşısında Sakız (Çiklet) patlatıyor. Aslına bakarsanız bir de şu açıdan
düşünmek gerek. Godard neden bu kültürel düşüklüğü sürekli kadınların üzerine
oynarak sağlıyor? Godard’ın kadınları dünyaya, Erkekleri ise gündelik hayata
duyarsız olarak suçladığını söyleyebiliriz fakat kadın karakterler tüm
güzellikleri ve cehaletleri ile kamera karşısındalar. Neden bir işçinin kamera
karşısında komunist parti hakkında hiç bir şey bilmediğini görmüyoruz ? İşçi sakızını
çiğnerken saçma cevaplar verse ve bizde yanlış biçimlenmiş bir işçi arkadaşımız
deriz. Aynı şey bir kadına feminizm hakkında sorular sorulurken de var. Soran
bir erkek. Kamera ve izleyici erkeğin bakış açısından bakıyor. Ve cehalete
karşı tepkili. İşte bence bu da tam olarak Godardın bakış açısı.
Konunun yeterince dışına çıktığımın farkındayım fakat
bunları anlatmak. Bu noktalara değinmek istedim. Film form olarak 1.37:1
Siyah Beyaz, kareleri renk kodları ve
kamera hareketleri ile taşıdığı imgeleri ustalıkla destekleyen bir film. Aynı
zamanda vicud dilinin de çok açık bazen de abartılı olarak kullanıldığı bir
film. Fakat tüm bu detayların amacına hizmet ettiğini düşünüyorum.
Film aynı zamanda italyan yeni gerçekçilik
sinemasından etkilenen yapımcılar ile ortaya çıkan ve tam olarak örgütleşmesini
tamamlayamayan yeni dalga fransız sinemasına kurgu, biçim ve sinematografik
olarak uyum gösteriyor.
*"Çünkü bizim için her
"özel" mesele aynı zamanda "insanlığın" esas meselesidir...
ve karşılıklı olarak "insanlığın her meselesi" benim de
"özel" meselemdir... savaş özel meselemdir, televizyon felaketini
içimde yaşarım... birine aşık olduğumda bütün aşıklar bununla
ilgilidirler..."
Harutyun Arto Davulciyan
mail@djartolive.com
mail@djartolive.com
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder